Diplomatlar Günü
10 Şubat’ta Rusya Federasyonu’nda Diplomatlar Günü adlı meslekî bir bayram kutlanmaktadır. Bu bayram, 31 Ekim 2002 tarihinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın emriyle kutlanmaya başlandı. Bu husus, diplomat mesleğinin toplum içerisindeki yüksek konumuna ve Rusya diplomatik hizmetlerinin önemli rolüne işaret etmektedir.
Diplomatlar gününün kutlandığı bu tarih, Rusya’da dış işlerini yürüten ilk devlet kurumu olan Posolskiy Prikaz’ın (Elçiler Müessesesi) resmî belgelerde ilk zikredilişiyle (10 Şubat 1549) bağlantılıdır. Diğer taraftan Rus diplomatik hizmetlerinin tarihi çok daha eskiye dayanmaktadır.
Eski Rus Devleti IX. yüzyıldan itibaren Avrupa’daki uluslararası münasebetlerin aktif aktörlerindendi. Bu bağlamda özellikle 838 yılındaki Rus elçilik heyetinin İstanbul ziyareti büyük önem arz etmektedir. Bu ziyaret sırasında Rus Devleti, Bizans İmparatoru Feofil’in sarayında ilk kez bağımsız bir devlet olarak temsil edildi. 939’da ise Frank İngelheim Devleti’ne elçilik heyeti gönderildi. 860’ta Rus Devleti, Bizans İmparatorluğu ile Barış ve Dostluk Anlaşması imzalayarak uluslararası arenada da tanınmış oldu. Bu anlaşma, Rus tarihindeki ilk hukukî anlaşma niteliği taşımaktadır.
Diplomasi, Eski Rus Devlet yapısının organik bir parçası olarak Doğu Slav halklarının jeopolitik çıkarlarının da savunucusu oldu. “Varyaglard’an Yunanlılara” adlı meşhur yol da dâhil olmak üzere o tarihte kullanımda olan nehir ve deniz yollarından istifade edilerek komşular, başka halklar ve devletlerle temaslar kuruldu. Rus dış politikasının gündeminde yaklaşık 40 ülke, prenslik ve ittifak vardı. Bu münasebetler, Rusya’da Hristiyanlığın kabulü ile daha da arttı.
XI. yüzyılın ikinci yarısından Moğol istilasının başlangıcına kadar devletin parçalanmış olmasından dolayı dış siyaset ile diplomasi sistemi de bozulmuştu. En etkili knezler, kendileri uluslararası ittifaklar kuruyor ve dış politikalarını yürütüyorlardı. Ancak XV. yüzyılda Altın Orda boyunduruğundan kurtulduktan ve başkenti Moskova olmak üzere merkezî Rus Devleti’nin kurulmasından sonra bölgesel diplomasinin yerini merkezî diplomasi aldı.
Rusya, gittikçe etkili bir ülke hâline geldi. Moskova knezleri Batı ve Doğu’da 20’den fazla yabancı ülkeyle daimî iletişim içerisinde oldular. Dış siyaseti, Büyük Knez ve Boyar Duma’sı yürüttü. XV. yüzyılın sonundan itibaren Rus diplomasisinin önündeki sorunların çözümü için özel bir müesseseye ihtiyaç duyuldu. Bundan dolayı devlet yönetimindeki üç önemli devlet müessesesinden biri olan Elçilik Müessesesi kuruldu. Kurumun başına ise Duma üyelerinden İ. M. Viskovatıy getirildi. Bu müessesenin yapısı ve fonksiyonları son hâlini, 1650-1670’li yıllarda aldı. Yurtdışındaki ilk daimî diplomatik temsilcilikler de aynı zamanda kuruldu.
Bu dönemde Rusya’nın dış politikası, toprakların genişletilmesini, zenginlik ve ülke nüfusunun arttırılmasını ve millî çıkarların savunulmasını öngörüyordu. En önemli meselelerin başında ise Rusya’nın Doğu sınırlarının güvenliğinin sağlanması, Rusya’nın güney sınırlarının Kırım Tatarları ile Osmanlı’dan korunması, Rusya’nın Batı Rusya – Ukrain ve Belarus – topraklarıyla birleştirilmesi, Baltık Denizi’ne çıkışın sağlanması gibi konular geliyordu.
XVII. yüzyılın başında Rus Devleti’nin varlığını dahi tehdit eden fetret devri ve yabancıların işgal döneminden sonra ülkenin uluslararası münasebetler sistemine yeniden dâhil olma yolundaki en önemli gelişme ise 1648 tarihli Vestfalya Antlaşması’dır. Rusya’nın da garantörlerinden biri olduğu söz konusu anlaşma, Avrupa’da düzenin sağlanmasında köşe taşlarından biriydi.
Kuzey Savaşı’nda zaferin elde edilmesi ve 1721’de I. Petro’nun imparatorluk unvanını alması, Rusya’nın uluslararası konumunda çok ciddi değişikliklerin habercisi oldu. Rusya’nın büyük bir güç hâline gelmesiyle dünyanın önde gelen ülkelerindeki daimî temsilcilikler sayısı da arttı. 1720’de Elçilik Müessesesi, Dış İşleri Dairesi’ne dönüştürüldü. Daire, “özel bir tüzüğe” göre faaliyet gösterdi ve Rusya’nın yabancı ülkelerle münasebetlerini yönetti. Söz konusu dairenin varlığını sürdürdüğü yıllarda gelecekte Rus diplomasisinin temel prensipleri ile çok sayıda yetenekli diplomat yetişti. Bunların başında G. İ. Golovkin, B. İ. Kurakin, P. P. Şafirov, A. İ. Osterman, A. P. Bestujev-Rümin, N. İ. Panin, A. A. Bezborodko gelmektedir.
Rus dış politika tarihinde XVIII. yüzyılın ayrı bir önemi var. Rus devlet yapısı, yeni bir seviyeye çıktı. Ülke siyasetinin karakteri de aşama aşama değişti ve büyük güç konumuna uygun bir hâl aldı. Rus Devleti’nin uluslararası arenada aktif olması gereken yönler belirlendi, yeni sosyo-ekonomik, siyasi, uluslararası şartlarda XIX. ve XX. yüzyılın başında ülkeyi yöneten çevrelerin de dayandığı ideolojiyle geleneklerin temeli atıldı.
II. Katerina “asrı”, muazzam diplomatik zaferlere sahne oldu. Dış politikada ağırlık, Karadeniz sorununun çözümüne verildi. İki savaşın ve diplomatik mücadelenin sonucunda Rusya, Karadeniz’de geniş kıyıya sahip oldu, İstanbul ve Çanakkale boğazlarından ticarî gemilerini geçirme ve Hristiyan halklarını himaye etme hakkı elde etti.
Askerî ve diplomatik çabalar, çok milletli bir devletin kurulmasına yönelik çabalardı. Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta ve Merkezî Asya’nın birçok halkı, Rusya içerisinde yer aldı. Rusya, Karadeniz Yanı bölgesinde konumunu pekiştirdi. Kırım, Rusya’ya dâhil edildi. Ukrayna ve Belarus’un Rusya ile birleşme süreci de tamamlandı. Asya’da da perspektifi olan iki önemli yön belirdi: Doğu (Büyük Okyanus araştırmaları ve ekspedisyonlar, Rus Amerikası’nın kuruluşu) ve Güney (Cungarların acımasız saldırıları altında zor dönem geçiren Kazakistan’ın bir kısmının Rusya’ya bağlanması). Kafkasya Ötesi’nde 1783 Georgiyevskiy Anlaşması’na göre Kartli-Kaheti Kralı II. İrakli, Rusya’nın himayesine girdi ve Rusya’nın hâkimiyetini kabul etti. İmparatorluğun Avrupa’da gittikçe etkisini arttırması ve Asya ile Kuzey Amerika’da topraklarını genişletmesi, Rusya’yı dünya çapında bir güç hâline getiriyordu. XVIII. yüzyılın sonunda Merkezî ve Batı Avrupa devletleriyle münasebetlerin pekiştirilmesi, sıcak denizlere çıkışların elde edilmesi, büyük güç statüsünün onaylanması gibi hedeflere ulaşıldı.
1802 yılında Rusya’da ortak idarî sistem – Bakanlar Kurulu – oluşturuldu. Dışişleri Dairesi’nin yerini Dışişleri Bakanlığı aldı.
İlk Dışişleri Bakanı A. R. Vorontsov geçici kançılaryayı oluşturdu. Kançılarya başta siyasi yazışmaları yürüten 4 bölüme ayrılıyordu. Daha sonra Dışişleri Bakanlığı daha belirgin ve çok kollu bir yapıya büründü. Dışişlerinde çalışan memurlara 1815 Viyana Kongresi’nde belirlenen uluslararası sınıflandırmaya uygun olarak rütbeler verilmeye başlandı. 1815’te kabul edilen diplomatik rütbeler, Rusya’da Ekim 1917’ye kadar kullanıldı.
Uluslararası arenadaki gelişmeler ve ülke içindeki durum, I. Aleksandr’ı yeni dış politika konsepti geliştirmeye itti. Bu konseptin temelinde Avrupa’da meşru prensiplere dayanan sağlam denge kurma hedefi yatıyordu.
Napoleon Savaşları sırasında Rusya diplomasisi, Fransa karşıtı koalisyonun kurulması ve Bonapart İmparatorluğu’nun yıkılması gibi amaçlara sahipti. Rusya’nın 1812 Vatan Savaşı’nı kazanması ve Rusya’nın Avrupa ülkelerini kurtarma harekâtına katılması, ülkemizin uluslararası etkisinin pekiştirilmesi bakımından büyük önem arz ediyordu. Uzun süren Avrupa savaşlarının sonuçları Viyana Kongresi’nde (1814-1815) belirlendi. Bu kongre, uluslararası ilişkilerde yeni, “Viyana sistemi” dönemini başlattı ki, Rusya askerî ve diplomatik başarıları sayesinde bu sistemde başrol oynadı.
Sonraki yıllarda Rus diplomasisi Avrupa’da oluşan güç dengelerinin devam ettirilmesi yönünde büyük çaba sarf etti. Bu amaçla I. Aleksandr Eylül 1815’te Rusya, Avusturya ve Prusya imparatorları arasında Kutsal İttifak insiyatifini ortaya attı. Daha sonra bu ittifaka Avrupa hükümdarlarının büyük bir kısmı da katıldı.
Rus dış politikasındaki Avrupa cephesinin yanı sıra XIX. yüzyılın ilk yarısında Doğu siyaseti de gittikçe daha fazla ağırlık kazandı. En önemli amaçlardan biri de Karadeniz boğazları sorununun çözüm meselesiydi. Bu meselenin çözümü, ülke için ekonomik, siyasi, askerî-stratejik açıdan büyük önem arz ediyor ve aynı zamanda yalnızca Osmanlı ile değil, doğrudan İngiltere, Fransa ve Avusturya ile münasebetleri de etkiliyordu. Rusya’nın, Osmanlı’ya bağlılıkları farklı ölçüde olan Balkan yarımadasındaki Hristiyan halkı geleneksel himaye siyaseti de devam etti.
XIX. yüzyılın ikinci yarısına ise Rusya, Kafkasya’yı kendi sınırları içerisine dâhil etme çabası içerisinde geçti. Burası, Rusya’nın Doğu siyasetinin tamamı için askerî-stratejik açıdan büyük önem arz ediyordu.
Çok uluslu Rus İmparatorluğu’nun kurulmasının temel prensibi, millî evrenselcilik oldu. I. Nikolay’ın şöyle bir cümle sarf ettiği bilinmektedir: “Alman, Fin, Tatar, Gürcü. İşte Rusya budur.”
Doğu sınırlarının güvenliğini sağlamayı hedefleyen Rus dış politikası, Orta Asya ve Çin’de kendi etkisini arttırmaya çalıştı. Bunu da öncelikli olarak diplomatik münasebetler tesis ederek ve ticarî bağlantılar kurarak yaptı.
XIX. yüzyılın başlarında Birleşik Amerika Devletleri ile diplomatik münasebetler tesis edildi.
1853-1856 yıllarında vuku bulan Kırım Savaşı ve Paris Kongresi, uluslararası ilişkiler tarihinde bir dönemin sınırını teşkil etti. “Viyana sistemi” tamamen ortadan kalktı. Onun yerine Avrupa devletlerinin yeni ittifak sistemleri ve yeni birliktelikler ortaya çıktı.
Rusya’nın Kırım Savaşı’ndaki mağlubiyetinden çıkartılan en önemli ders ise dış politikanın millî çıkarlar göz önünde bulundurularak inşa edilmesi gerektiğinin anlaşılması oldu. Diplomasinin temel hedefi, içeride her alanda reformların yapılabilmesini sağlayacak uygun dış şartların oluşturulmasıydı. Bunun için de uzun süreli barışa ihtiyaç vardı. Bu hedefe ulaşmak için de Rusya’nın uluslararası izolasyonu aşması ve savaştaki mağlubiyetin kötü neticelerini ortadan kaldırması gerekiyordu.
Bakan A. M. Gorçakov’un bu yöndeki diplomatik çabaları 1870 yılında önemli bir dış politika başarısıyla sona erdi. Bu başarı ise Paris Anlaşması’nın sınırlandırıcı maddelerinin kaldırılmasıdır.
Rusya diplomasisi, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hristiyan halkların hakkını savunmaya devam etti, bu halkların bağımsızlık mücadelesi ve millî devletlerini kurma süreçlerini destekleyerek Rusya’nın Balkanlar’daki siyasi etkisini genişletti.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Rus dış politikasının çok yönlülük prensibi daha da pekişti: Orta Asya ve Uzak Doğu siyasetleri ön plana çıktı. Rus-İngiliz rekabeti, uzun yıllar boyunca belirleyici faktör oldu. 1850-1870’li yıllarda Çin ve Japonya ile yapılan anlaşmalar serisi devletin Uzak Doğu sınırlarını belirledi, Rusya’nın sınırlarını genişletti. 1850’li yıllarda Primorye ve Priamurye (Amur Yanı) bölgelerinin, 1860-80’li yıllarda ise Orta Asya’nın katılımıyla Rusya İmparatorluğu’nun oluşum süreci sona erdi.
XIX. yüzyılın sonunda Rus diplomasisi için Avrupa güvenliği sorunu yeniden öncelikli hâl aldı. Koloniler için verilen mücadele ve Almanya’nın Avrupa’daki üstünlük konumunu koruma isteği, Rusya’yı mevcut ittifaklar sisteminden vazgeçmeye ve Fransa ile yakınlaşmaya itti. 1893’te Rus-Fransız Anlaşması’nın imzalanması, Antant’ın kurulmasını sağlayan Petersburg ile Paris arasında karşılıklı yükümlülükler sisteminin oluşum sürecinde ilk adım oldu. Rusya, Fransa ve İngiltere’nin yer aldığı Antant’ın (Üçlü İtilaf) amacı, İttifak Devletleri’nin (Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya) yayılmacılık planlarına karşı koymaktı.
Japonya ile savaşmamaya gayret eden ve bunu başaramayan Rusya’nın Uzak Doğu’daki vaziyeti de her geçen gün zorlaşıyordu. Ülkenin 1904-1905 Rus-Japon Savaşı’nda yenilmesiyle Rus Dışişleri Bakanlığı’na yeni bir amaç - Uzak Doğu’da sarsılan gücü yeniden kazanmak – daha eklendi.
XIX. ve XX. yüzyılın başında Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın teşkilat yapısı ve temelleri geliştirilmeye devam edildi. 1864’te Dışişleri Bakanlığı’nın yeni yapısı ve görevlerini belirleyen yeni tüzük yayınlandı. 1859’da A. M. Gorçakov, Dışişleri Bakanlığı’nda “Hizmete alım ve rütbelerin verilmesine dair kuralları” belirledi. 1868’de Dışişleri Bakanlığı’nın tüzüğü hayata geçirildi.
1906 yılında Dışişleri Bakanı A. P. İzvolskiy, Dışişleri Bakanlığı’nda bir takım değişiklikler yaptı. Örneğin Basın Bölümü kuruldu. Bu bölümün görevi, Rus ve yabancı basında uluslararası ilişkiler konusunda yayınlanan yazıları takip etmek, bakanlığın faaliyetleri ile ilgili kamuoyuna bilgi vermekti.
1913 yılına gelindiğinde yurtdışındaki diplomatik ve konsolosluk temsilciliklerin sayısı artmış bulunuyordu. 1758 yılında yurtdışında Rusya’nın 11 temsilciliği bulunurken 1868’de bu sayı 102’ye, 1897’de 147’ye, 193’te 173’e çıktı. I. Dünya Savaşı’nın başladığı tarihte Rusya 47 ülkeyle diplomatik münasebetler tesis etmiş ve yurtdışında 200’den fazla temsilcilik açmış bulunuyordu.
I.Dünya Savaşı yıllarında Rus diplomasisi yeni sorunlarla karşılaştı: Antant’ın gerçek anlamda askerî-siyasi ittifaka dönüştürme süreci tamamlanmalı, müttefikler arasında sonuç verecek işbirliği geliştirilmeliydi.
Savaş döneminin gerçekleri, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın iletişim, propaganda ve propaganda karşıtı faaliyetlerinde bulunmasını, ordunun ihtiyaçlarının karşılanmasını ve esirlerle ilgilenilmesini gerektirdi. Kamuoyu ve ekonomi diplomasisi kendilerinden daha fazla bahsettirmeye başladı. Dışişleri Bakanlığı’nın yapısı geliştirilmeye devam edildi ve bu çerçevede Esirler Dairesi, Siyasi Bölüm Dairesi, Hukuk ve Ekonomi daireleri oluşturuldu.
1917’den sonra Rus diplomasi tarihinde yeni bir dönem başladı. Tüm Rusya Sovyetlerinin II. Kongresi’nin kabul ettiği yasaya uygun olarak L. D. Troçki başkanlığında Dışişleri Halk Komiserliği kuruldu. Almanya ve onun müttefikleri ile imzalanan Brest Barış Antlaşması, Rusya’ya I. Dünya Savaşı’ndan çıkma imkânı tanıdı.
1920’li yıllar boyunca Sovyet diplomasisinin çabaları ülkeyi siyasi izolasyondan çıkarmaya, uluslararası ilişkilerin tanınmış, eşit ve ayrılmaz bir parçası olarak yeniden canlandırmaya yönelik oldu. Rusya, Cenova ve Lozan konferanslarına katıldı, Almanya ile Rapallo Antlaşması imzaladı. 1924’te SSCB’yı “tanıma süreci” başladı, dünyanın birçok ülkesiyle diplomatik münasebetler tesis edildi.
1930’lu yıllarda Sovyet diplomasisi, kolektif güvenlik sisteminin kurulması için çalıştı, Sovyet karşıtı koalisyonun kuruluşunu ve SSCB’nin içerisinde yer alacağı büyük askerî çatışma tehdidini engelleme yönünde çaba sarf etti, ülkenin uluslararası arenadaki konumunu pekiştirmeye gayret etti. 1933’te ABD ile diplomatik münasebetlerin tesis edilmesi, 1934’te de Milletler Cemiyeti’ne üye olunması, bu yönde atılan önemli adımlardı.
Nazi yayılmacılığına karşı Batı ülkeleriyle birlikte ittifak kurma çabasının sonuç vermemesi, İngiltere ve Fransa ile bu konuda yürütülen görüşmelerin başarısız olması ve Hitler ile askerî çatışmadan kaçınma çabası, Ağustos-Eylül 1939’da Almanya ile anlaşmanın yapılmasına yol açtı.
Savaş yıllarında Sovyet diplomasisinin en önemli amacı, Hitler karşıtı koalisyonun kurulması ve bu ittifakın pekiştirilmesi, Avrupa’da ikinci cephenin açılması, müttefikler arası temel belgelerin hazırlanması, savaş sonrası için düzenlemelerin planlanması idi. Sovyetler Birliği, Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın kurucu üyelerinden biri oldu.
İki savaş arasındaki dönemde ve savaş sonrasında Dışişleri Halk Komiserliği’nin teşkilat yapısı oluşturuldu. 1923’te SSCB Dışişleri Bakanlığı Halk Komiserliği Tüzüğü kabul edildi. Profesyonel kadroların hazırlanması için de 1939 yılında Yüksek Diplomasi Okulu (şimdiki Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi), 1944’te ise Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Üniversitesi kuruldu. 1941 ve 1943 yıllarında Dışişleri Halk Komiserliği çalışanları için diplomatik rütbeler kullanıma sokuldu, özel üniforma zorunluluğu getirildi (1954’te söz konusu üniformadan vazgeçildi. Yalnızca büyükelçiler ile elçiler törenlerde üniforma giymeye devam ettiler.)
Mart 1946’da Dışişleri Halk Komiserliği, SSCB Dışişleri Bakanlığı’na dönüştürüldü.
Savaş sonrasında Sovyet diplomasisinin dış politika faaliyetlerinin önceliği arasında barış, uluslararası gerginliğin giderilmesi ve silahsızlanma için mücadele oldu. Uluslararası münasebetleri düzenleyen evrensel bir araç olarak BM’in otoritesinin arttırılması için de büyük çaba sarf edildi. Yine Avrupa’nın işgalden kurtarılmış ülkeleri ile münasebetlerin geliştirilmesi ve Asya Pasifik bölgesinde barışın tesisi yönünde de önemli adımlar atıldı. Sovyetler Birliği ve ülkenin Dışişleri Bakanlığı, Afrika ve Asya halklarının siyasi ve hukukî anlamda bağımsızlıklarını elde etme sürecinde de öncül rol oynadı.
Kurulmuş dünya sisteminin çift kutuplu özelliği, büyük krizlere (Kore Savaşı, 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya olayları, 1962 Küba Füze Krizi, Vietnam Savaşı, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a askerî birlik sokması vb) yol açtığından Sovyet diplomasisini tüm bu sorunlara siyasi çözüm bulması konusunda zorluyordu.
Sovyet diplomasisinin aktif faaliyetleri Batı ülkelerle ikili münasebetlerde anlaşmaların yapılmasını sağladı. Örnek olarak 1970 tarihli Almanya Federal Cumhuriyeti ile Anlaşma’yı ve 1972 tarihli SSCB ile ABD arasındaki münasebetlerin temelini oluşturan belgeyi gösterebiliriz.
Sovyet diplomasisi, Ortak Avrupa sürecine de önemli katkıda bulundu ki, bu sürecin en mühim merhalesi, 1975’te Helsinki’de Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’nın nihai senedinin imzalanması oldu. SSCB Dışişleri Bakanlığı, başta ABD olmak üzere önde gelen Batılı ülkelerle silahlanma yarışını sınırlandırma ve silahsızlanma konularında anlaşmaya varıldı. Örneğin Anti-Balistik Füze Anlaşması, Stratejik Mahiyetteki Saldırı Silahlarının Sınırlandırılmasına Dair Bazı Önlemler Hakkında Geçici Anlaşma (1972), Stratejik Mahiyetteki Saldırı Silahlarının Sınırlandırılması Hakkında Anlaşma (1979).
1980’li yılların ikinci yarısındaki yeniden yapılandırma sürecini Sovyet dış politikasındaki radikal değişiklikler takip etti. Bunların temelinde uluslararası toplumun birliği ve karşılıklı bağlılığı görüşü yer aldı. Söz konusu tarihî kesitte uluslararası arenada yumuşama sağlanabildi, silah depolarından önemli askerî teknolojiler çıkartıldı. Batı-Doğu ekseninde askerî-stratejik rekabet minimum seviyeye indirildi, Almanya sorunu çözüldü, Çin ile münasebetler normalleşti.
1991 yılından itibaren ise Rusya’nın dış politikası, yeni demokratik devletin dış politikası olarak yürütülmektedir.
Rusya son derece zor şartlarda uluslararası arenada kendi temel millî çıkarlarını savunmayı başardı. Ülkenin dış politikası sistematik ve pragmatik nitelik kazandı. Rus dış politikasının jeostratejik dengesi yeniden tesis edildi.
1991 yılında Dışişleri Bakanlığı’nın SSCB Dış Münasebetler Bakanlığı’na dönüştürülmesi ve bu bakanlığa Dış Ekonomik Bağlantılar Bakanlığı’nın fonksiyonlarının devredilmesi konusunda karar alındı. Ancak SSCB’nin parçalanmasıyla birlikte Dış Münasebetler Bakanlığı da ortadan kaldırıldı ve onun yerini Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı aldı. Kuruluşundan günümüze kadar Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın başında aşağıdaki isimler bulundu: A. V. Kozırev (1990-1996); E. M. Primakov (1996-1998); İ. S. İvanov (1998-2004); S. V. Lavrov (9 Mart 2004 - ).
Bakanlığın teşkilat yapısı ve fonksiyonları Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın 11 Temmuz 2004 tarihli 865 No’lu emriyle onaylanan Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Hakkında Tüzük ile belirlenmektedir (Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın bazı kararnameleriyle söz konusu tüzükte değişiklikler yapılmıştır).
2001 tarihli Hükümet Kararnamesiyle ise büyükelçi ve olağanüstü orta elçi rütbelerindeki diplomatlar için modern üniforma kullanıma girdi.
Dışişleri Bakanlığı, yürüttüğü faaliyetlerinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı’nın 30 Kasım 2016’da onayladığı “Rusya Federasyonu Dış Politika Konsepti”ne dayanmaktadır. Söz konusu belgeye göre Rus dış politikası, millî güvenliğin, egemenliğin, ülkenin toprak bütünlüğünün, ekonominin sağlam büyümesi için elverişli şartların, dünyada barış ve istikrarın, genel güvenliğin sağlanması, BM’in rolünün arttırılması, yabancı ülkelerle karşılıklı çıkarlar gözetilerek eşit ortaklık seviyesinde ikili ve çok yönlü ilişkilerin geliştirilmesi gibi hedefleri hayata geçirmeye çalışmaktadır. Rus dış politikasının temel prensipleri ise - bağımsızlık, şeffaflık, öngörülülük, pragmatizm, çok yönlülük, millî çıkarları savunmayı hedefleme – hiç değişmemektedir.